Early Days

Önder YÜKSEL

ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü (EEMB) 1958’de, üniversitenin kuruluşundan yalnız iki yıl sonra, kısıtlı olanaklarla kurulmuş ve ilk mezunlarını 1962 yılında vermiştir. İlk yıllarında,  diğer bölümler gibi –o zamanki adıyla- Elektrik Mühendisliği Bölümü de çalışmalarını henüz kullanıma girmemiş olan “yeni” TBMM binasının müştemilatı ve çevresinde sürdürüyordu. 1959’da 20  metrekarelik bir odaya sığışan bir bölüm… Ertesi yıl kurulan barakalarda daha büyük bir oda ve bir laboratuar barakası… İzleyen yıl yüksek lisans programının başlamasıyla yapılan araştırma  laboratuarı eklentisi… (Bu gün Dikmen yönünden Genel Kurmay kavşağına yaklaşırken sağda TBMM duvarının ardında görülen, duvara en yakın çatı bu eklentiye aittir.) 1964 yılında ODTÜ  Kampusunda tamamlanmış olan A, B ve C bloklarına taşınıldığında Elektrik Mühendisliği Bölümü ilk üç sınıfını mezun etmişti.

Kuruluş yıllarında öğretim üyesi kadrosu da son derece kısıtlı ve değişkendi. Bölümün kurucu başkanı Mustafa Parlar dışında akademik aşama kaydetmiş, hatta akademisyen olmayı seçmiş kimse  yok gibiydi. Derslerin büyük bir bölümü kamu kuruluşları ve Silahlı Kuvvetler adına yurt dışında eğitim görmüş ek görevli mühendisler tarafından yürütülüyordu. UNESCO kanalıyla sağlanan yabancı uzmanlar da, Kenneth K. Clarke gibi istisnalar dışında, genellikle akademik formasyon ve birikime sahip değildi. Kadronun oturmadığı bu ilk yıllarda eğitim programlarının dahi program gereksinmelerinden çok eldeki kadroya göre biçimlendirildiği söylenebilir. Ancak bu koşullar altında dahi eksiklikler, Mustafa Parlar liderliğinde oluşan güçlü bir motivasyon ve zengin kütüphane ve laboratuar olanaklarıyla gideriliyordu. Bu açıdan İngilizce eğitimin katkısı belirleyicidir. Öğrenciler hocalarında gördükleri yüksek motivasyondan da etkilenerek ve kütüphane olanaklarından yararlanarak, zayıf ta olsa İngilizcelerini kullanarak kendi kendilerine öğrenme yeteneği geliştirmişlerdi. İngilizce, Anadolu bozkırından dünyaya açılan bir pencere görevi yapmıştır. Meraklı ve yetenekli öğrenciler için büyük bir olanak sağlanmıştır. Bu arada, Elektrik Mühendisliği’nin henüz “en popüler” dallar arasında yer almadığı o yıllarda bu dalı seçen öğrencilerin meraklı ve istekli bir kitle oluşturduğuna da dikkat çekmek gerekir.

Kuruluş yıllarının öğretim kadrosu sıkıntısı, bilinçli ve uzun soluklu bir planlamayla aşılmış, gündelik çözümler yerine gençlere yatırım yapılarak sürekli kadroların kendi öğretim üyelerini yetiştirerek oluşturulması yoluna gidilmiştir. 1960–62 yıllarında önemli sayıda genç mühendisin öğretim üyesi olarak yetiştirilmek üzere kadroya alınması ve doktora yapmaya özendirilmesi, Bölümün kendi mezunlarına da “öğrenci asistanlık” gibi mekanizmalarla akademisyenlik hevesinin aşılanması bu yönde gösterilen olumlu çabalar arasında sayılabilir. 1966 yılında doktora programının başlatılarak 1970 yılında mezun vermeye başlaması ve yurt dışında doktora eğitimine özendirilmiş gençlerin çalışmalarını tamamlayarak görev almalarıyla 1970’lerden başlayarak kadronun sürekliliği güvence  altına alınmış, kendini üretebilen ve yenileyebilen bir öğretim kadrosu oluşturulmuştur. Öğretim üyesi kadrosunun başlangıçtan bu yana gelişimini gösteren Şekil 1’de bu aşamaların etkisi açıkça  görülmektedir.

Bölümün kuruluş ve gelişmesinde olduğu kadar, araştırma politikalarının oluşturulmasında da Dr. Mustafa Parlar’ın büyük etkisi ve katkısı olmuştur. Yüksek lisans programlarında uygulamaya yönelik çalışmalar yapılması, ülkeye yararlı tasarım ve prototipler geliştirilmesi özendirilmiştir. Saptanan kimi konular bir dizi tez aracılığıyla geliştirilmiş ve hayata geçirilmiştir. Örneğin ilk yıllarında  Etibank bünyesinde yer alan Türkiye Elektrik Kurumu’nun gereksinimlerine yönelik çalışmalar dikkati çekmektedir.(Bkz. [1]). Örneğin adı geçen kurum için geliştirilen, üzerinde bir dizi yüksek lisans  çalışması yapılmış olan kuranportör, Türkiye’de geliştirilen ilk kuranportör, hatta dünyada geliştirilen ilk tranzistorlu kuranportör olma özelliğini taşır. Gene aynı kurum için ve aynı yöntemle  geliştirilen özgün ölçü trafosu tasarımı, kurumun gereksinimini karşılamasının yanı sıra ülkede transformatör sanayinin kurulmasında ve gelişmesinde öncülük etmiş ve ulusal elektromekanik sanayinin öncüsü bir holdingin de oluşmasını sağlamıştır.

1966 yılında doktora programlarının başlatılması, öğretim üyesi yetiştirme işlevinin yanı sıra bölümde araştırma atmosferinin oluşmasında da önemli rol oynamıştır. İlk yılların öğretim kadrosu açısından yetersizlik ve değişkenliği doktora programlarının yürütülmesinde de kendini göstermiştir. Denilebilir ki ilk doktora öğrencileri kendi kendilerini yönetmek zorunda kalmışlardır. Ancak Mustafa Parlar, yapılan çalışmaların dünya standartlarında olduğunun kanıtlanması için doktora çalışmalarını bölüm memorandumları olarak hazırlatır ve görüş almak için ABD’ye gönderirdi. Tüm doktora çalışmalarının sonuçlarının IEE ve IEEE gibi uluslararası saygınlığı olan dergilerde yayınlanması, doktora derecesi alabilmek için önkoşul sayılırdı. Özetle, ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü kendi kadrolarını kendi yetiştirmiştir denebilir. Böylece 1980’lere gelindiğinde Bölüm kendi akademik kadrolarını yetiştirmiş, verilen derslerin kalitesi, tezlerin ve araştırmaların akademik düzeyi ile dünya standartlarına ulaşmış bulunuyordu. Yurt dışında doktora derecelerini alıp dönen öğretim üyeleri de gerekli bilgi aktarımını sağlayarak Bölümdeki eğitim ve araştırma faaliyetlerine büyük katkılarda bulunmuşlar ve elektrik-elektronik mühendisliğinin hemen her dalında yüksek teknoloji üretebilecek laboratuvarlar kurmuşlardır. Bu laboratuarların tüm giderleri  Bölümde gerçekleştirilen uygulamalı projelerden karşılanmıştır....

[READ MORE IN THE BOOK]

Rüyal Ergül

Elektrik Mühendisliği Bölümünün1 50. yılını kutladığımız bu günlerde, Türk eğitimi ve Endüstrisi açısından çok önemli bir kuruluş olan bölümümüzün bu gün çok az kişinin
hatırladığı kuruluş günlerinde bahsetmek istiyorum.

Söze başlarken önce size aradan geçen zaman içerisinde olayların farklı algılanabileceği, yanlış değerlendirmeler yapılacağı konusunda bir örnek vermek istiyorum. ÖSYM sınavları için çocuklarını Üniversitede bizim bölüme getiren ve sınavın bitmesini bekliyen iki anne kendi aralarında konuşurken birisi diğerine “bak kardeşim böyle rezalet olurmu, güzelim çam ağaçlarını kesip yerine bu kocaman binaları yapmışlar” der. Dolayısıyla, bazı kurumların bu günki durumlarını değerlendirirken onların nasıl ve hangi şartlar altında kurulup geliştiğini tam ve doğru olarak bilmek gereklidir. Çoğunlukla kuruluş günlerinin zorlukları, kuruculuk görevini büyük fedakarlıklarla yapan, çeşitli sıkıntılara göğüs geren kişiler unutulur ve sanki her şey bir gecede olmuş gibi algınlanır. ODTÜ kampüsünde tek bir dikili ağacın olmadığı günleri bilmeyenler, bugün içinde yaşadığımız kampüs ve bu güzide eğitim kurumunun hangi zorluklar aşılarak kurulduğunu takdir edemezler.

Bu yazının amacı bölümün tarihçesini yazmak değildir. Bunun yerine bazı dönem-lerin önemli yasılabilecek olaylarını aktarmak, kuruluş günlerinin fotoğrafını size yansıtmaya çalışmak olacaktır. ODTÜ’sinin kapısından ayağımı ilk içeri atışım 1958 yılının Mayıs ayıdır. 24 Nisan 2008 tarihi itibarıla emekli oldum. Yani ODTÜ’de öğrenci olmanın hemen hemen tam 50. yıldönümünde emekli oldum. Öğrencisi olmak dışında öğretim üyesi olarakda hizmet ettiğim bu güzide kurumun kuruluş yıllarını yaşamış birisi olmak gerçekten benim için önemlidir.

Yarım asırlık bu macera, 1958 yılı ilkbaharında mezun olmayı beklediğim Ankara Gazi Lisesinin bahçesinde Nazif Tepedelenlioğlu, Esen Özkarahan, Tuğrul Tankut, Yücel Aksoy, Ziya Aktaş2 gibi  sınıf arkadaşları ile konuşma sırasında yeni bir üniversitenin Ankara’da açıldığı konusunda geçen konuşma ile başladı. O yıllarda Türkiyenin en prestijli üniversitesi olan ve giriş imtihanı ile öğrenci  alan bir kaç üniversiteden birisi olan İstanbul Teknik Üniversitesine girmek veya kamu kuruluşlarının yurtdışı eğitim burslarından birini kazanmak hepimizin hayali idi. Bu amaçla hepimiz deliler gibi  Matematik ve Fizik problemleri çözmekle meşgülolduğu o günlerde, bu yeni Üniversitenin Ankara’da olması3, giriş imtihanını erken yapıyor olması hepimize cazip geldi ve başvurumuzu derhal  yaptık. Elbette bizi nelerin beklediği konusunda en küçük bir fikrimiz yoktu. Bildiğimiz tek şey, eğitimin İngilizce olmasıydı.

Başvuru sonrası bir de giriş imtihanının İngilizce olduğu ortaya çıktı. Beşevlerde bulunan Fen Fakültesi salonlarında yapılan imtihan bizlerin girdiği ilk test türü imtihan olmuştur. Sonuçlar, şimdiki  Emekli Sandığı binasının yerinde olan küçük 3 katlı bir binanın koridoruna asılan listeyle ilan edildi. Kazanan arkadaşlar kazandıkları bölümlere kabul edilmeden önce “interview”a çağrılmıştı. İlk defa girdiğimiz test imtihanından sonra birde “interview” aşamasından geçmek işin tuzu biberi olmuştu.

Bu gün de pek çok genç arkadaş için geçerli olan bir nedenle, yani ailemin isteğiyle, ben inşaat mühendisliği için başvurmuş ve kazanmıştım. İnşaat mühendisliği o günlerin en gözde mesleği idi.4  Halbuki ben daha çok elektrik mühendisliğini istiyordum ve mülakatda bunu söylemeyi kafama koymuştum.

Mülakaat, Büyük Millet Meclisinin Dikmen yolu üzerindeki kapısından girince he-men karşınıza çıkan üç katlı sevimsiz bir binanın5 birinci katında, merdivenin hemen karşısında olan bir odada yapılıyordu. Hayatımın bu ilk mülakatından hatırladığım iki sima vardır. Birincisi, düz siyah saçları arkaya taranmış, gözlüklü ve daha çok Amerikalı havasında olan birisi. İkincisi de, kırmızı kadife  ceketli, babacan tavırlı, insana sempatiyle bakan birisi.

Mülakat İngilizce yapılıyordu. Gözlüklü kişi güzel bir ingilizceyle bir iki soru sordu. Heyacanın etkisiyle, mülakaat sonrasında sorulan sorulardan hiç biri hatırımda kalmadı. Yalnız, benim İnşaat  yerine Elektrik Bölümünde devam etmek istediğimi söylemem üzerine gözlüklü kişinin bundan hiç memnun olmadığını, yerinden doğrulup birazda sert bir ifadeyle neden böyle bir değişiklik istediğimi sorduğunu hatırlıyorum. Hatırladığım ikinci şey, babacan tavırlı kişinin araya girerek birşeyler söyledikten sonra bana dönerek teşekkür ederim çıkabilirsiniz demesidir.
[READ MORE IN THE BOOK]