Rüyal Ergül

Rüyal Ergül

Elektrik Mühendisliği Bölümünün1 50. yılını kutladığımız bu günlerde, Türk eğitimi ve Endüstrisi açısından çok önemli bir kuruluş olan bölümümüzün bu gün çok az kişinin
hatırladığı kuruluş günlerinde bahsetmek istiyorum.

Söze başlarken önce size aradan geçen zaman içerisinde olayların farklı algılanabileceği, yanlış değerlendirmeler yapılacağı konusunda bir örnek vermek istiyorum. ÖSYM sınavları için çocuklarını Üniversitede bizim bölüme getiren ve sınavın bitmesini bekliyen iki anne kendi aralarında konuşurken birisi diğerine “bak kardeşim böyle rezalet olurmu, güzelim çam ağaçlarını kesip yerine bu kocaman binaları yapmışlar” der. Dolayısıyla, bazı kurumların bu günki durumlarını değerlendirirken onların nasıl ve hangi şartlar altında kurulup geliştiğini tam ve doğru olarak bilmek gereklidir. Çoğunlukla kuruluş günlerinin zorlukları, kuruculuk görevini büyük fedakarlıklarla yapan, çeşitli sıkıntılara göğüs geren kişiler unutulur ve sanki her şey bir gecede olmuş gibi algınlanır. ODTÜ kampüsünde tek bir dikili ağacın olmadığı günleri bilmeyenler, bugün içinde yaşadığımız kampüs ve bu güzide eğitim kurumunun hangi zorluklar aşılarak kurulduğunu takdir edemezler.

Bu yazının amacı bölümün tarihçesini yazmak değildir. Bunun yerine bazı dönem-lerin önemli yasılabilecek olaylarını aktarmak, kuruluş günlerinin fotoğrafını size yansıtmaya çalışmak olacaktır. ODTÜ’sinin kapısından ayağımı ilk içeri atışım 1958 yılının Mayıs ayıdır. 24 Nisan 2008 tarihi itibarıla emekli oldum. Yani ODTÜ’de öğrenci olmanın hemen hemen tam 50. yıldönümünde emekli oldum. Öğrencisi olmak dışında öğretim üyesi olarakda hizmet ettiğim bu güzide kurumun kuruluş yıllarını yaşamış birisi olmak gerçekten benim için önemlidir.

Yarım asırlık bu macera, 1958 yılı ilkbaharında mezun olmayı beklediğim Ankara Gazi Lisesinin bahçesinde Nazif Tepedelenlioğlu, Esen Özkarahan, Tuğrul Tankut, Yücel Aksoy, Ziya Aktaş2 gibi  sınıf arkadaşları ile konuşma sırasında yeni bir üniversitenin Ankara’da açıldığı konusunda geçen konuşma ile başladı. O yıllarda Türkiyenin en prestijli üniversitesi olan ve giriş imtihanı ile öğrenci  alan bir kaç üniversiteden birisi olan İstanbul Teknik Üniversitesine girmek veya kamu kuruluşlarının yurtdışı eğitim burslarından birini kazanmak hepimizin hayali idi. Bu amaçla hepimiz deliler gibi  Matematik ve Fizik problemleri çözmekle meşgülolduğu o günlerde, bu yeni Üniversitenin Ankara’da olması3, giriş imtihanını erken yapıyor olması hepimize cazip geldi ve başvurumuzu derhal  yaptık. Elbette bizi nelerin beklediği konusunda en küçük bir fikrimiz yoktu. Bildiğimiz tek şey, eğitimin İngilizce olmasıydı.

Başvuru sonrası bir de giriş imtihanının İngilizce olduğu ortaya çıktı. Beşevlerde bulunan Fen Fakültesi salonlarında yapılan imtihan bizlerin girdiği ilk test türü imtihan olmuştur. Sonuçlar, şimdiki  Emekli Sandığı binasının yerinde olan küçük 3 katlı bir binanın koridoruna asılan listeyle ilan edildi. Kazanan arkadaşlar kazandıkları bölümlere kabul edilmeden önce “interview”a çağrılmıştı. İlk defa girdiğimiz test imtihanından sonra birde “interview” aşamasından geçmek işin tuzu biberi olmuştu.

Bu gün de pek çok genç arkadaş için geçerli olan bir nedenle, yani ailemin isteğiyle, ben inşaat mühendisliği için başvurmuş ve kazanmıştım. İnşaat mühendisliği o günlerin en gözde mesleği idi.4  Halbuki ben daha çok elektrik mühendisliğini istiyordum ve mülakatda bunu söylemeyi kafama koymuştum.

Mülakaat, Büyük Millet Meclisinin Dikmen yolu üzerindeki kapısından girince he-men karşınıza çıkan üç katlı sevimsiz bir binanın5 birinci katında, merdivenin hemen karşısında olan bir odada yapılıyordu. Hayatımın bu ilk mülakatından hatırladığım iki sima vardır. Birincisi, düz siyah saçları arkaya taranmış, gözlüklü ve daha çok Amerikalı havasında olan birisi. İkincisi de, kırmızı kadife  ceketli, babacan tavırlı, insana sempatiyle bakan birisi.

Mülakat İngilizce yapılıyordu. Gözlüklü kişi güzel bir ingilizceyle bir iki soru sordu. Heyacanın etkisiyle, mülakaat sonrasında sorulan sorulardan hiç biri hatırımda kalmadı. Yalnız, benim İnşaat  yerine Elektrik Bölümünde devam etmek istediğimi söylemem üzerine gözlüklü kişinin bundan hiç memnun olmadığını, yerinden doğrulup birazda sert bir ifadeyle neden böyle bir değişiklik istediğimi sorduğunu hatırlıyorum. Hatırladığım ikinci şey, babacan tavırlı kişinin araya girerek birşeyler söyledikten sonra bana dönerek teşekkür ederim çıkabilirsiniz demesidir.
[READ MORE IN THE BOOK]